Kerim Demir>> Site içi arama
Hoşgeldiniz Kerim Demir |

Bilgi

YENİ EKLENENLER

İçerik

Kerim DEMİR

Alaturka müzik yasağı

 ALATURKA MÜZİĞİ KİM YASAKLATTI?
(Atatürk bir dönem Türk müziğini yasaklattı mı?)

Bu konuda biz hiç yorum yapmadan bazı yazarlarımızın yazılarını okuyalım. En alt bölümde Sinan Çetin'in bu konuyla ilgili olarak hazıladığı kısa filmi izlemeyi unutmayın.


Murat BARDAKÇI'nın yazısı

Habertürk Televizyonu'nda önceki gece yaptığımız "Tarihin Arka Odası"na gelen izleyici sorularından biri, Atatürk'ün Türk Müziği'ni bir dönem yasaklattığı yolundaki söylentilerin doğru olup olmadığı idi.

Programda konunun söylenti değil, hakikat olduğunu anlattım ve 
Atatürkdöneminde bu konuda iki ayrı yasak olduğundan bahsettim. Daha sonra bu konuda "Atarük gibi Türk Müziği'ni seven bir kişi bu müziği nasıl yasaklar?"meâlinde bir hayli mesaj geldi.
Musiki çevrelerinde çok iyi bilinen ama ayrıntıları eskilerin tabiriyle umuma mâlum olmayan bu yasağın, daha doğrusu yasakların nasıl konduğunu kısaca anlatayım:

1926'da, İstanbul'daki Sarayburnu Parkı'nda dinleyicilerinin arasında
Reisicumhur Mustafa Kemal'in de bulunduğu bir konser vardır ve konsere Mısır'ın o senelerdeki meşhur hanım seslerinden olan Müniretü'l-Mehdiyye de katılmaktadır.

Mısırlılar'dan sonra sıra 
Rebâbî Mustafa Bey'in çalıştırdığı Eyüplü gençlere gelir, onların da programlarını tamamlamalarından sonra Mustafa Kemal, bir konuşma yapar ve "Burada icra edilen musiki, yüz ağartıcı olmaktan uzaktır"der.

MUSİKİ İNKILÂBI!

O günler inkılâp günleridir ve ortalığı birden bir 
"musiki inkilâbı" tartışması kaplar. Tartışmalar birkaç gün içerisinde resmiyet kazanır ve zamanın "Maarif Vekâleti Sanayi-i Nefise Encümeni" yani "Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Komisyonu", resmî belgelerde "alaturka" diye geçen Tük Müziği'nin eğitiminin yasaklanmasına karar verir.
Resmî açıklama, kararı Talim ve Terbiye Heyeti'nin de kabul etmesinden sonra yapılır. Karara göre biri Ankara'da, diğeri de İstanbul'da olmak üzere iki yeni konservatuvar kurulacak ve bu okullarda sadece Batı Müziği öğretilecektir. İstanbul Belediyesi'ne ait olan 
"Dârülelhan"ın alaturka kısmı bir "icra heyeti"halini alacak, resmî şekilde alaturka öğretimi yapılmayacak, Dârülelhan'ın bünyesindeki bir komisyon da sadece ilmî çalışmalarda bulunacaktır.

Kararı, 1926'nın 25 Ekim'inde o sırada İstanbul Valisi olan 
Muhittin Üstündağaçıklar. Haberi, gazeteler de "Alaturka musikiye elveda! Resmî müesseselerde alaturka musiki ilga edildi, artık bu musikiden tarih derslerinde bahsolunacaktır" gibi başlıklarla verirler.

50 YILLIK YASAK

İlk "Alaturka Musiki yasağı", işte böyle konmuş ve yasak tam 50 sene boyunca,
Süleyman Demirel'in meşhur "Milliyetçi Cephe" hükümetininin İstanbul'da 1976'da bir Türk Müziği Konservatuvarı açmasına kadar titizlikle uygulanmıştır.

Diğer yasak ise, 1934 yılında 
Atatürk'ün Meclis'i açış konuşmasında musikiden bahsetmesinden hemen sonra gelir, sekiz ay devam eder ve bu müddet zarfında radyolarda alaturkanın icrası yasaklanır. Ancak bu yasak resmî şekilde değil, bir bakanın sözlü talimatıyla konmuş ve daha sonra bizzat Atatürk'ün emriyle kaldırılmıştır.

Resmî yazışmaları bir tarafa bırakalım, o günlerin gazete koleksiyonlarında bile yasaklar hakkında dünya kadar haberin çıkmış olmasına rağmen, konu bugüne kadar maalesef ciddî şekilde araştırılmadı, sosyal hayatımızdaki etkileri hiçbir şekilde ele alınmadı ve hadise bazı söylentilerden ibaret kaldı.

Bu gazete haberlerinden birini, hattâ en önemlisini, bu köşede yayınlıyorum: İstanbul Valisi 
Muhiddin Bey, 1926 Ekim'inde "Alaturka musiki ilga edildi"diyor.
Musiki nasıl 
"ilga" edilirse...

Murat Bardakçı
(Habertürk, 02.02.2010)
 



*******************************************

Can DÜNDAR'ın yazısı

Yıl 1934'tür... 1 Kasım günü o zaman­ki hitapla Reisicumhur Gazi hazretleri Meclis'i açış konuşmasında mü­ziğe değinir ve "Arka­daşlar" der, "Bugün dinlediğimiz musiki yüz ağartacak değerde ol­maktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz".

Bu, bir işarettir. Çün­kü Gazi Paşa kıyafetten sözettiğinde giysileri­miz, yazıdan bahsetti­ğinde harflerimiz değişmiştir. Sıra, müziktedir. Maarif Vekaleti acilen bir kongre toplar. Dönemin ünlü müzisyenlerini biraraya getirir. Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey'in de aralarında bulunduğu toplam 8 besteci Anka­ra'da buluşurlar.

Toplantının açılışında Milli Eği­tim Bakam Abidin Özmen kısa bir konuşma yapar ve topu salondaki müzisyenlere atar:

"Hadi bakalım... Nasıl yapacağız bu musiki inkılâbını...?"

Salondakiler şaşırıp kalırlar. Son­ra tam 4 saat süren bir müzik tartış­ması başlar. Bu arada Milli Eğitim Bakanı sık sık telefona çağrılmakta­dır. Son telefondan sonra dayana­mayıp durumu açıklar:

"Paşa (Mustafa Kemal Paşa) Çankaya'dan birkaç seferdir tele­fon ettiriyor. 'Musiki inkılâbı ne yoldadır' diye soruyor".

Müzisyenler paniklerler. Ellerini çabuk tutmaları lazımdır. "İnkılab"ı o gün, orada kendilerinin ya­pacağını anlarlar. Sonunda içlerin­den birisi "Memlekette tek sesli şarkı söylemeyi yasaklayalım" der.

İlk itiraz eden Cemal Reşit Rey olur:

"Olur mu böyle şey...! Diyelim bir çoban davarlarını otlatırken şarkı söyleyecek olsa ille köye gidip, ikin­ci bir çoban bulup, 'Gel birader şu ikinci sesi uydur' mu diyecektir?"

Ama bu itirazı kimse dinlemez. Sonunda İçişleri Bakanlığı bir emir­le radyoda Türk müziği yayınlan­masını yasaklar.

Tabii 4 saatte yapılan bu "dev­rim" geri teper. Halk Hint ve Arap radyolarına hücum eder ve yasak 8 ay son­ra ister istemez kaldırı­lır. Devrimin acelesi vardır ama kültür ace­leye gelmez.

Cemal Reşit Rey, yıllar sonra halkın bu sessiz direnişine saygı duyduğunu açıklaya­cak ve "Şüphe yok ki günü geldiğinde çok sesli müzik memleke­timizde kök salacak­tır" diyecektir.

 

* * *

 

Aradan 60 yıl geçti ve Cemal Reşit hocanın düşünü gerçekleş­tirmek, bir dahi öğrencisine kıs­met oldu. O gece Açık Hava'da alaturka ve alafranga kolkola, omuz omuzaydı. Fahir'in, klasik altyapısı üzerine ustaca serpiştir­diği yerel çizgiler ruhumuzu okşu­yordu gizliden gizliye... Uşşak ma­kamında caz ritmleri uçuşuyordu havada... Klarnete piyano eşlik ediyordu. Ney, gitarla raksediyordu.

Klasik eğitim almış gencecik bir besteci, koltuğunun altında Akde­niz'in ve Anadolu'nun sıcak ezgi­leriyle, bir caza, bir new age'e, bir popa uzanıp, zenginleşiyordu.

İşin ilginç yanı çok sese alışkın kulaklar, gruptaki neyzeni yadır­gamıyor, klarnet sevenler fondaki tuşluları "alaturka ezgi"ye pek bir yakıştırıyorlardı.

Öyle ki Cemal Reşit Rey, orada olup da öğrencisinin yarattığı coş­kuyu görse beklediği "musiki inkılâbı"nın 60 yıl sonra kapıyı çal­dığını hissedebilirdi. Üstelik bu kez Kongre kararları ya da Veka­let yasaklarıyla değil... Alaturkaya sırtını dönmeden, alafranga müzik yapan, komplekssiz, gencecik bir ekibin elinde deneye yanıla bulu­nan bir "sihirli formü”le...

Sahneden yayılan notalar öylesi­ne yüzağartıcı, öylesine sıcak, öy­lesine coşkuluydu ki, içimden ha­ber saldım Çankaya'ya...

"Gazi Hazretleri merak buyurmasınlar. İyi yoldadır müzik inkılâbı... ve bu gidişle yakındır şarkı söyleyen çobanların ikinci ses arayacağı günler...."


Ve Sinan ÇETİN'in bu konuda hazırladığı kısa filmi


youtu.be/Qbbp8ac8ROQ
 


Kerim DEMİR(www.kerimdemir.tr.gg)

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol